top of page

Yüklerinden Vazgeç





“sade” ....... hem hafif hem de oldukça derin. Kendimize kavuşma yolculuğunda neleri arkamızda bırakabiliriz? Sadeleşme hem içeride hem de dışarıda sağlandığında iç sesimizle ve duyularımızla daha çok bağ kurabiliriz.

Düşüncenin çokluğu, eşyanın çokluğu, özünde bizi beslemeyen fakat varlıklarına bağımlı hale geldiğimiz tüm bu şeyler tıkanmamıza neden olur. Parçalanma, aşırı yüklenme ve tıkanma hissi sadeşleşmemenin sonuçlarındandır. Tüm bu hislerle ilerlemek içi tıka basa dolu bir bavulla yokuş yukarı yürümeye benzer. Yokuşu bavullarla çıkmak geri kalan yolu yürümek için var olan şevkimizi de tüketecektir.


Zihninde, fiziki çevrende açacağın alanı kendine iyi gelecek olan her şeyle doldurma tercihi senin. Bu seçimi sen yapacaksın. Geçmişte elinde olmadan kabullendiğin veya sana öyle öğretildiği için benimsediğin ve hala biriktirdiğin düşünce, insan ve eşyalara hayatında yer veriyor olabilirsin. Bunları ayrıştırmak, hepsinin dışına çıkıp senin için şu an ne anlam ifade ettiklerine bakabilmen özgürlük adımlarından biri olacak. Düşüncelerini azaltmak tıpkı sağlıklı beslenmek gibi sağlıklı düşünür hale gelmektir. Bir yiyeceğin kalorisini hesaplar gibi bir düşüncenin sende yaratacağı his yoğunluğunu ve niteliğini fark edebilmek zamanla seni sağlıklı düşünen, hisseden bir insana dönüştürecek. Bir başkası tarafından paketlenmiş düşünce ve duygu setlerini sahiplenmeden önce tüm içeriği okumayı öğreneceksin. Böylece “iç bahçen” çiçek açacak ve kokusu burnuna yayılacak.


Eğer karışmış vaziyetteysen doğalını ve kendini yaşayamıyorsun demektir. Bir düşün: giysi dolabında, evinin tüm çekmecelerinde seni yoran renkleri, sana kendini görmek istemediğin şekilde gösteren kıyafetleri, içlerinden birkaç tanesi kaybolduğu için artık takım bile olamayacak olan tabaklarını, zarifçe sadece ucundan kırılıp seramiği soyulmuş fincanlarını, elini sürmediğin sırtını ezber ettiğin kitaplarını, son kullanma tarihi silinmiş ambalajları, hangi şikayetin üzerine yazıldığını bile hatırlamadığın ilaçları ve hayatında hala neden bu kadar büyük bir yere sahip olduğunu bilmediğin bazı insanları.

Tüm bunlar fiziken de varlıklarını gördüğümüz yüklerimizdir. Ucundan kırılmış, seramiği soyulmuş bir fincanı ne kadar seversen sev yine de bu kırgınlık hali bir hüzün verir düşündüğünde. Varlığı her seferinde hüzünlendirirken yokluğunun hasreti kısa sürer fiziki yüklerin.

Bir de iç dünyamıza sinmiş, geçmişten gelmiş, tarafımızca yedirilmiş, içirilmiş, büyütülmüş ve malesef toksik hale gelmiş sahibine zarar veren yüklerimiz var.


Her ne kadar çok iyi tanıdığını düşünsen de bu yükler kılık değiştirme özellikleri nedeni ile birbirinin yerine sahne alarak seni de kandırırlar. Karşılıklı muhasebenizde hakediş hesaplaması bile yapamayacağın kişilerin aslında seni çok sevdiğini düşünmen gibi mesela. Onsuz yapamayacağına inanman gibi. Ayşe kadar güzel bir hayatının olamayacağı inancının bir gerçeklikten öte geçmişte zihnine buyur ettiğin bir misafir olduğunu fark etmemen gibi.

Denizin dibinden gördüğün güneş ışığına hızla yüzebilmen için duygusal yüklerini fark et ve onları bırakarak hafifle, suyun yüzeyine çıkıp hava ile ilk buluşacağın anı düşün. O nefes, yolculuğunun en derin ve en cesaret verici ilhamı olacak.

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page