top of page

İki Seçenek


Yaşanmışlıklardan yola çıkan yazılar çok süratli olmuyor. Önce yaşıyorum, hissediyorum sonra paylaşmaya değer buluyorum. Üzerinde çok düşünüyorum kimi zaman deniyorum. Başkalarında gördüklerimi de yazıyorum ama illa üzerinde düşünüyorum. Son yazıyı Ekim’de yazmışım. Kasım’da yazmaya değer şeyler olmadığından değil, boğazımdaki bazı düğümler ancak çözüldüğünden.. Onları da sonra anlatacağım.

Bu yazı 2 yolu anlatıyor. Enerjisini boş yere harcamaktan ve çözümü olmayan konular ile savaşmaktan vazgeçmek isteyenlere iyi geleceğine inanıyorum. Kimilerimiz geleni olduğu gibi kabul etmekte zorlanır. Onu değiştirmeye, iyileştirmeye gayret gösterir hatta kendilerini parçalar. Bunları yapmakla da kalmaz başlarına geleni konuşarak, haklı yanlarını ortaya koyabilecekleri yandaşlar ile üzerinde çalışarak ideal hale getirmeye çalışır. Bunu farklı farklı konular için hepimiz yaparız. İş hayatında verdiğimiz emeğin görülmediğini, takdir edilmediğini düşündüğümüz zamanlarda, eşimizin bizi anlamak adına gösterdiği çabanın yetersiz olduğuna inandığımızda, konu komşu bir konuda ayrı kaldığımızda yani hayatın hatta günün içinde yaşanan sıradan sahnelerde. Bunlarla başa çıkabilmek için kendimize ait stratejilerimiz vardır. Tuttuğu da olur, patladığı da. Değişmeyen tek sonuç ise tüm bu çabanın üzerimizde bıraktığı yorgunluk ve enerji kaybı olur. Hani hiçbir şey yapmasak da zihnimizin bedenimizi yorduğu günler bu anlattıklarımın yaşandığı günlerdendir. Bu çıkmaza düşmeden durumların içinden çıkmak için 2 yol kullanılanbilir.

1. Geleni olduğu gibi kabul etmek. 2. Gelen ile başa çıkmak.

Hayatınızda bir şeyler istediğiniz gibi gitmiyor olabilir. Bunlar size bağlı koşullardan veya size bağlı olmayan dolaylı koşullardan kaynaklanabilir. Burada kritik nokta, soruna olan yaklaşımımız onu ve kendimizi ele alış biçimimizdir.

Kendimiz ile ilgili düşüncelerimiz çok önemlidir. Sadece aynadaki görüntümüz değil, içeride neler olduğunun da farkında olmak gerekir. Bu farkındalık; bize sağlayacağı sonsuz katkı dışında aynı zamanda dış seslere karşı bizi daha gözlemci ve güçlü kılar. Hakkınızda verilen bir geri bildirime açık olmak gelişmeyi beraberinde getirirken, niyeti zarar vermek olan eleştirilere karşı ayakta durabilmek; yolunuza aynı inançla devam edebilmenizi sağlar. Malesef hayatta her karşılaştığımız kişi aynı süreçlerden geçmiyor, aynı bilinç düzeylerinde olmuyor ve kendisine aynı emeği vermiyor. Bunları ayırt edebilmek için “bu söylenenlerin hangisi benimle alakalı, hangisi kişinin kendisi ile alakalı ve sadece onun fikri?” sorularını sık sık kendimize sormak gerekiyor.

Bu soruları ve benzerlerini sorabilmek zihnimizin; olumsuzluklara değil, içimizde taşıdığımız gücümüze, enerjimize, mutluluğumuza ulaşmasına ve inanmasına yol açar. Peki bu neden önemli?

Çünkü olumsuz duygular bizi çevreleyen şartlardan bağımsızdır. Onlar zihnimizde beslenir, koşullanır ve bizi öyle olduğuna inandırır. İnsan doğası zihni ile bir bütün yaşamaya yatkındır. Burada yarattığı inançlar ile bağlar kurar ve bu döngü bir gün kırılana kadar bu şekilde devam eder.

Fark etmek, izlemek ve sonrasında bilmek bu bağın oluşmasına en başta engel olur. Kendinizi “olduğunuz gibi” kabullenmenizi sağlar. “Olduğu gibi” olan bir kişi için; hayat daha rahat ve endişesiz geçer. Farklı kimlikler yaratıp, -mış gibi davranmak zorunda kalmaz. Zihnimizde, ruhumuzda ve bedenimizi kaplayacak bu kendimiz olma halinin hediyesi, gerçek özgürlük olacaktır. Bu sayede karşımıza çıkacak ve çözüm bekleyen her konuya içimizde açığa çıkmayı bekleyen potansiyelle yaklaşmamız münkün olacaktır.


27 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page