
Fiziksel ve zihinsel sağlığımızı ne kadar derinden etkilediğini fark etmediğimiz ve zamanla bir alışkanlığa dönüşen ince hastalık : kıyaslamak.
Kıyaslamak ya da diğer adıyla karşılaştırmak ince bir hastalık bana göre. Bazen başkaları ile bazen kendi kendimize yaptığımız sonu olmayan bir yarış gibi.
Yaptıklarının altını çizip, hitap etmek istediği kitleye bir diğerinin yaptıklarını kötüleyerek ya da eksilterek göstermeye çalışanlarla dolu her yer. Bunu yapanlar için çok üzgünüm; karşı tarafa kendisinin daha iyi olduğunu düşündürmek istiyor diye; bir başkasını ya da bir mesleği, alanı “daha zayıf” bir referans olarak göstermek diğerlerine o kişi ile ilgili çok şey anlatıyor.
Örneğin ben profesyonel koç olmaya karar verdiğimde bir koçu bir psikolog ile kıyaslayan pek çok kişi, yazı, açıklama okudum. Bana anlamlı gelmemişti. Çünkü ben böyle bir kıyaslamaya hiç ihtiyaç duymamıştım. Psikoloji yüksek lisansı yapmış biri olarak da bir koç olarak da her iki alanın yaklaşımını, teorisi, pratiğini bildiğim için bu kıyaslamalardan rahatsız da olmadan bildiğim yolda devam ettim. Ancak halen üzülerek görüyorum ki bazı “bireysel tahammülsüzlükler” her fırsatta bu kıyaslamaları yapmaya devam ediyor. Başka bir örnek vermek gerekirse kişisel gelişim kitaplarına güven duymayıp, içeriğini boş bulanlar çok var. Bu kişilerin Pema Chödron, Eckhart Tolle, Wayne W. Dyer gibi bir çok kıymetli insana ait bir satır yazıyı okuyup okumadıklarını hep merak etmişimdir.
Bu alışkanlık başladı mı da kolay kolay bitmiyor. Bireysel check listler bittikten sonra çocuklarına, eşlerine ve çevreleri de bu alışkanlıktan nasibini alıyor. Hiç bakmaya tenezzül etmiyor; bu denklem oldu mu neden tek başıma bir konunun öznesi olamıyorum diye kendine asla sormuyor. Huzursuz bacak sendromu gibi huzursuz bir kıyaslama sendromu ile yaşıyor.
Kullandığınız araba, aksesuar hepsi kıyaslanabilir malzemeler kategorisine giriyor. Ve maalesef karşısındaki kişinin o nesneyi kullanma nedenlerini bilmeden yine yargılıyor. “Kendine sosyal bir statü yaratmak için …. aksesuarı kullanıyor” diyebiliyor rahatlıkla. Belki de o kişi gerçekten kullandığı nesnenin malzemesini, tasarımını, işçiliğini seviyor. Belki zor aldı belki rahat aldı. Bu gerçekten kimin sorunu? Ya da bir sorun mu?
Ve işin ironik tarafı o nesneye daha fazla anlam yükleyenin onu kullanan değil; onu konuşan olduğunu fark etmiyor. Maalesef böyle. Kıyaslamak, kıyaslarken objektif kalamamak, sahip olduklarını ya da bile isteye olmadıklarını onurlandırmak için bir başkasını ve yaptıklarını dile dolamak prematüre bir profesyonellik olarak ortaya çıkıyor.
Yaptığımız işi, hobiyi, alışkanlıklarımızı, tercihlerimizi kıyaslayarak kendini var etmeye çalışanlara karşı dikkatli olmak ve her neyi doğru buluyorsak onu incitmememiz gerekiyor. Bir kişinin düşündüğü ve paylaşmaktan imtina etmediği, söylemeden önce süzgeçten geçirme gereksinimi duymadığı denklemlerin bozulmasını sağlayacak tek yol bunun bir denklem olmadığını anlamaktan ve kendimizi, seçimlerimizi sonuna kadar yaşamaktan geçiyor.
Comments