“Kendi dersinize katılın!”. Bu efsane cümle Debbie Ford’a ait. Zaman zaman hepimiz yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza önerilerde bulunur; yeri geldiğinde bir konu ile ilgili ne yapmaları gerektiğini söylemeye kadar ilerleriz. Peki söylediklerimizi yapmak konusunda gerçekten ne kadar cesaretliyiz? “Ben olsam….” İle başlayan cümleleri şöyle bir düşünürsek biz olsak buna cesaret edebilir miydik?
Cesaret bana göre de kendi dersine katılmakla, kendi karanlığına katlanabilmiş olmakla başlıyor. Cesaretin, olmak istediğimiz kişi, hissetmek istediğimiz duygular için kendi bedellerimizi ödemenin bir sonucu olarak yükleneceğini anlamamız gerekiyor.
Özellikle belirsizlik, korku, acıyla karşı karşıya kaldığımızda bu duygulardan kaçmak yerine onlarla yüzleşme cesaretini göstermek bizi büyütüyor. Şimdiki anı yaşama yeteneğimizi geliştirmek, her şeyin geçici olduğunu hatırlamak, kendimize olan güven ve sevgimizi taze tutmak bir zorlukla karşılaştığımızda üstesinden gelebilmemiz için bize yardımcı oluyor.
Dünya üzerinde yaşayan, yaşamış olan herkes bir şeylerden korkmuş, kaygılanmış, acı çekmiş, kendini savunmasız hissetmiştir. Ancak Pema Chödrön’un dediği gibi “cesaret yalnızca korkusuz olmak değil; korkuya rağmen devam edebilmektir.”
Her sabah, her saat ve her an bir sonraki zaman diliminde kim olacağımızı, ne hissedeceğimizi seçebilme şansına sahibiz. Sürekli aynı döngüler içinde sıkışıp kaldığımızı düşünüyorsak belki de yeterince cesaret etmiyoruzdur.
Tam şu an adım atmakta korktuğumuz ya da zorlandığımız bir konuyu düşünelim: “Bu durumun üstesinden gelebilmek ve seni harekete geçmekten alıkoyan en büyük korkun veya endişen nedir? Bu engelleri aşabilmek için sahip olduğun hangi güçlü kaynağını harekete geçirebilirsin?”
Kendi derslerimizin yoklamalarında tüm içsel güçlerimizle bulunabilmeyi diliyorum..
Comments